15 Temmuz 2025
1987 yılında Apple, kişisel bilgisayar kullanıcılarını büyüleyecek bir yeniliğe imza atmış ve HyperCard isimli yazılımı tanıtmıştı. Bu yazılım, kullanıcılara hiçbir programlama bilgisine sahip olmadan kendi yazılımlarını yaratma imkânı sunuyordu. HyperCard, dönemin oldukça ötesinde devrimsel bir platform olarak öne çıkmaktaydı. Kullanıcıların hayal gücünü serbest bırakmasına olanak tanıyan bu yazılım, kendi araçlarını yaratabilme yeteneği ile birçok kişi için bir dönüm noktası oldu.
HyperCard, vergi hesaplama araçlarından eğitim yazılımlarına, eğitim yazılımlarından müzik yaratma araçlarına kadar birçok alanda kullanılabiliyordu. Bu yazılım, “yığınlar (stacks)” adı verilen bir kart sistemi üzerine kurulmuştu. Kullanıcılar, bu kartları birbirine bağlayarak etkileşimli projeler oluşturabiliyorlardı. Ek olarak, düğmeler, metin kutuları, görseller ve seslerle zenginleştirilebiliyor, böylece kullanıcı deneyimi daha da artırılıyordu. Yani, 1987 yılı için oldukça ileri bir teknolojiydi.
Peki, tüm bu çarpıcı özelliklerine rağmen, HyperCard neden başarılı olamadı? İlk olarak, HyperCard’ın benzersiz bir teknoloji olmasına rağmen, Apple tarafından net bir şekilde konumlandırılamamıştı. Tüketiciler, HyperCard’ın bir yazılım programlama aracı mı yoksa bir veri tabanı mı olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşamıştı. Apple, bu sorulara net bir yanıt verememişti ve yazılımın çok yönlü doğası, hedef kitlenin net bir şekilde tanımlanmasını zorlaştırmıştı.
Ek olarak, Apple’ın desteğinin yetersiz olması da yazılımı, hem profesyonel programcılar hem de sıradan kullanıcılar için bir çeşit karmaşa hâline getirmişti. Kullanıcılar, yazılımın potansiyelini tam olarak anlayamadan çeşitli projeler oluşturma çabalarına girdiler. Ancak, yeterli kaynak ve bilgi eksikliği, bu projelerin çoğunu yarım bırakmalarına sebep oldu.
İnternetin o yıllarda yükselişe geçiyor olması da HyperCard’ın önünü kesen bir diğer engeldi. HyperCard, internetin henüz yaygın olmadığı bir dönemde ortaya çıkmıştı ve yerel bir sistem üzerine kuruluydu. Kullanıcılar, oluşturdukları yığınları sadece kendi cihazları üzerinde kullanabiliyordu. 1990’ların başında internet yaygınlaşmaya başlaması, HyperCard’ın bu sınırlamasını ciddi bir dezavantaj hâline getirdi. HyperCard’ın mucidi Bill Atkinson, “HyperCard’ı ağ üzerinden bağlantılı bir hâle getirebilseydim, ilk web tarayıcısı olabilirdi.” ifadesiyle, yazılımın potansiyelini vurguladı.
Apple’ın bazı stratejik hataları da oldu. Şirket, HyperCard’a gerekli ilgiyi göstermedi ve yazılımın geliştirilmesi için yeterli kaynak ayırmadı. Proje bir süre Apple’ın yan kuruluşu Claris’e devredildi, ancak burada da diğer projelerin gölgesinde kaldı. Bu durum, HyperCard’ın yeterince güncellenmemesine ve teknolojiye ayak uyduramamasına neden oldu. Kullanıcılar, yeni platformlar ve yazılımlar çıktıkça HyperCard’ı terk etmeye başladılar.
Sonunda, Apple HyperCard’ı tamamen rafa kaldırdı ve bu yazılım 2004 yılında piyasadan tamamen çekildi. Ancak, HyperCard her ne kadar başarısız bir yazılım olarak görünse de bilgisayar tarihine önemli bir miras bıraktı. Bugün popüler olan “no-code” araçlarının öncüsü oldu. Kullanıcıların yazılım geliştirme süreçlerinde programlama bilgisine ihtiyaç duymadan kendi projelerini oluşturabilmelerine olanak tanıyan bu araçlar, HyperCard’ın temel felsefesini yaşatmaya devam ediyor.
Sonuç olarak, HyperCard, sadece bir yazılım değil, aynı zamanda bir dönemin teknolojik dönüşümünün habercisiydi. Teknoloji dünyasında önemli bir yere sahip olan bu yazılım, kullanıcıların yaratıcı potansiyelini ortaya çıkarmak adına bir kapı aralamış ve gelecek nesil yazılım geliştirme araçlarına ilham vermiştir.
Kaynak: Medium
Geleceği Görmüş Ama Geç Kalmış: Apple HyperCard ve İlk Web Tarayıcısının Hikayesi
Yorum Yaz